Haber7 yazarı Ferman Karaçam, Barış Pınarı Harekatı'nda terörden arındırılan Tel-Abyad'ın köyünde, Tim Komutanı Denizhan Demirci'nin başından geçen bir hikayeyi, köşesine taşıdı.
Tel-Abyad'da Türk askerinin gözyaşlarına boğulmasına neden
olan olayı Ferman Karaçam köşe yazısında
anlattı.
İşte
gözyaşlarına boğan o köşe yazısı:
Umut edelim
ve dua edelim ki, bu bir yeniden diriliş harekâtıdır.
İngiliz ve
Fransızların cetvelle çizdiği sınırlar üzerinde operasyon yapmak isteyen; Afganistan, Irak,
Suriye, Yemen ve Libya’yı ufalayıp yere seren ve Mısır, BAE, Suud’a ise itaat
zinciri vurarak emirlerine ram eden Amerika, Türkiye hedefinde duraklatıldı.
Türkiye,
hedefte olduğunu gördü ve şartlar elverdiğince hatta şartları olabildiğince
zorlayarak harekete geçti.
Büyük bir
kararlılıkla, üzerinde son derece iyi çalışılmış diplomatik ataklarla ve en
ince detaylarına kadar inilmiş somut istihbarat bilgileriyle operasyona
hazırlandı.
Fransa başta
olmak üzere, Avrupa ülkelerinin, bu operasyondan dolayı çırpınışları, şiddetle
karşı çıkışları, Türkiye’nin sadece haklılığını değil, aynı zamanda emperyalist
baronlara karşı tarihi bir adımın atıldığını ve bunun tarihi sonuçlarının da
olacağını gösteriyor.
Bu anlamda;
aşağıda alıntıladığım kısa yazı, uyuyan devin çocuklarının bile artık
uyandığını, üzerine biçilen elbiseye sığmayacağını anlatıyor.
Çatışmanın
içinden gelen ve içinizi derinden sızlatacak olan bu yazıyı Tel-Abyad’ın
teröristlerden temizlenmesi sırasında tim komutanlığı yapan, Denizhan Demirci
adındaki askerimiz yazmış.
“.......Köye
yakın mevzilerde çatışma bitmişti.
Teröristler
arkalarında silah ve mühimmat ne varsa bırakmış, köydeki ahalinin yiyecek ve
içeceklerini de alarak iç bölgelere kaçmıştı.
Köye
girdiğimizde çocuk ve kadınların
ağırlıkta olduğu bir kalabalık güvenli olduğunu düşündükleri bir evde
akıbetlerini hep birlikte beklerken kapıyı açtık.
Türkler
geldi diye çocuk
çığlıkları karşıladı bizi.
Uzatmayayım,
hepsine kumanyamızdan dağıttık.
Belli ki
örgüt halkın açlığını pek önemsememiş, onları, üzerlerine strateji kurgulanacak
piyonlar olarak gördüklerinden, beslenmelerini pek dikkate almamışlardı.
Tüm çocuklar
açlığın verdiği çaresizlikle verdiğimiz kumanyaları hızlıca yemeğe başlamıştı
ki, gözüm kenarda oturan yay kaşlı, hafif çekik gözleri altında yüzü yaşından
çok daha olgun görünen bir çocuğa takıldı alaca karanlıkta.
Bir şey
yemiyor, kenarda sessizce oturuyordu.
Bu hali
dikkatimi çekti.
Acaba karnı
tok mu, diye geçirdim içimden.
Oğlum
gözümün önüne geldi.
Yanına gidip
adını sordum.
"Haydar
Ali" dedi.
Sevmez misin
verdiklerimizi dedim.
Severim
dedi.
Neden
yemiyorsun dedim.
12 yaşındaki
çocuk, 12 sene düşünsem aklıma gelmez bir cevap verdi ki, önce benim, sonra
tüm, timin gözlerinden yaşlar süzüldü.
"Siz
Resulullah’ın ordususunuz.
Açlıktan
ölüp Allah'ın huzuruna varsam, çocuğum, Allah bana hesap sormaz ama sizin
kumanyanızı yersem ve siz bir karış geri kalsanız bunun vebalini ödeyemem.”
dedi.
Ellerim
titreyerek tuttum yanaklarını iki elimle.
Alnından hem
öptüm, hem de kokladım.
Ye çocuk
dedim, ye.
Ye büyü ki
sen de bu orduya nefer ol.
Helal edin
dedi.
Bütün tim
sanki cenazede mevtaya hakkını helal eder gibi; "Helal olsun" diye
haykırdı.
Haydar
Ali’yi köyünde bırakıp intikale devam ederken artık hiçbirimiz o köye girerken
ki askerler değildik.
Yola
çıkarken içtiğimiz andı hatırladık.
O kadar
gurur duyduk ki yaptığımız işle, yorgunluğumuzu bile unuttuk.
Dualarınızı
eksik etmeyin.
Daha
kurtarılacak Haydar Alilerimiz var.”
Kurtarılmayı
bekleyen Haydar Alilerin yüreklerinde kabaran hasreti dindirecek olan bu
yeniden diriliş harekâtının başarıya ulaşması ve artık parantezin dışına
taşarak, sonsuz rahmete doğru tarihi adımları başlatmasını diliyoruz.
Elbette
Ulusal ve Uluslararası siyaset-medya çevrelerinin, Akıncı, Tanrıkulu ve
benzerlerinin bu operasyon üzerine salya sıçratacaklarını biliyoruz ama milli
dayanışmanın da tavan yaptığını, içeride ve dışarıda ilerisi için önemli
gelişmelerin yaşanacağını da görüyoruz.
[ Arşivle! ]
[ Yazdır! ]
[ Postala! ]
|