Kuran-ı Kerim’de, ibret alalım diye,
geçmiş ümmetlerden ve peygamberlerden kıssalar anlatılır. Hz. Yusuf (a.s)’tan
bahseden Yusuf Suresi, bunlardan biridir. Mekke döneminde nazil oldu ve 111
ayettir.
Surede ismi geçen ve Yusuf (a.s)’ın
babası Hz. Yakub (a.s)’un, iki hanımı vardı. Birinden 6 oğlu ve bir kızı, diğer
hanımından da Yusuf ve Bünyamin adında iki oğlu vardı. Hz. Yakub’un bu iki
hanımının haricinde iki cariyesinden, ikişer tane olmak üzere 4 oğlu daha
vardı. Yakub (a.)’ın toplam olarak, 12 oğlu ve bir kızı vardı.
Yusuf Suresi’ni ana hatlarıyla anlatalım.
Yusuf çocukluğunda, bir rüya görür ve
bunu babasına anlatır: “Babacığım! Ben rüyamda, 11 yıldızla, ay ve güneşi
gördüm. Gördüm ki, bana secde ediyorlar!”
“Babası: Yavrucuğum! Rüyanı oğlan
kardeşlerine anlatma, sonra sana tuzak kurarlar. (On bir yıldızın kendileri
olduğunu, güneşin annelerine, ayın babalarına delâlet ettiğini anlarlar da,
sana hased ederler). Çünkü şeytan, apaçık bir düşmandır, der.”
Kardeşleri, Yusuf’u babalarının
kendilerinden daha çok sevdiğini zannederek kıskanırlar. Kendi aralarında,
Yusuf’tan kurtulma planları yaparlar. Bir gün babalarından izin alarak, kırda
oynamaya Yusuf’u da yanlarında götürürler ve bir kuyuya atarlar. Gömleğine de
bir koyunun kanını bulayıp, babalarına getirirler ve ‘Biz kırda oynarken Yusuf’u
kurtlar parçalayıp yemiş.’ diye uydururlar ve babalarını ikna ederler.
Bir kervan, kuyu başında konaklar ve sucu
kuyudan Yusuf’u çıkarıp, kervancı başına götürür. Kervancı başı, Yusuf’u
şehirde köle pazarında satılığa çıkarır. Vezirin adamlarından birisi, Yusuf’u
satın alıp, saraya götürür. Vezir, bu köleyi hanımına hediye eder.
Yusuf, serpilip delikanlılık çağına
geldiğinde, çok yakışıklı bir genç olur. Vezirin hanımı, Yusuf’a aşık olur ve
O’nu elde etmek ister. Yusuf reddedince, Yusuf’a zorla sahip olmak ister ve
aralarında boğuşma geçer. Yusuf kadından kaçarken, gömleği arkadan yırtılır.
Tam o esnada vezir içeriye girer. Vezir’in karısı, ‘Köle bana saldırdı.’ diye
iftira eder. Yusuf, kendini savunsa da, suçsuzluğunu kabul ettiremez ve zindana
atılır. Yusuf zindandayken, Rabbinin ihsanıyla, rüya tabirinde meleke kesbeder.
O yıllarda rüya tabirciliği, Mısır’da çok yaygındır. Aradan yıllar geçen ve
Mısır hükümdarı, bir rüya görür. Ülkenin meşhur tabircilerine, rüyasını anlatır
ve tabir etmelerini ister. Hiç birinin tabiri, hükümdarı ikna edemez. Yusuf’la
birlikte bir müddet zindanda kalan, hükümdarın hizmetçilerinden biri; hükümdarın
izniyle zindana gider ve hükümdarın rüyasını, Yusuf’a anlatır.
“Yedi semiz ineği, yedi arık (zayıf) inek
yiyor ve yedi yeşil başağı, yedi kuru başak sarmış.’
Yusuf rüyayı şöyle yorumlar: “Yedi sene
âdetiniz üzere, ziraat yapın. Biçtiklerinizi (bozulmaması için) başaklarında
bırakın. Yalnız yiyeceğiniz kadar bir miktarı öğütün. Sonra bunun arkasından
yedi kurak yıl gelecek. Tohumluk için sakladığınız bir miktar hariç olmak
üzere, önceden biriktirdiklerinizi götürecek. Sonra bunun arkasından bir yıl
gelecek ve sıkıp faydalanacaklar.”
Köle bu yorumu hükümdara anlatınca, bu
yorumu çok beğenir ve Yusuf’u zindandan çıkartıp, hazinenin başına yetkili
tayin eder. Yusuf bolluk senelerinde, köylülerin mahsullerini satın alıp,
silolarda muhafaza eder. Yedi yılın sonunda, kıtlık başlar.
Bu kıtlık döneminde Yusuf’un ağabeyleri
ve kardeşleri Mısır’a buğday almaya gelirler. Yusuf onları tanır, fakat onlar
Yusuf’u tanımazlar. Onlara istedikleri kadar buğday verir ve adamlarına gizlice
buğday çuvallarının içine, onların verdiği parayı koydurur. Tam yola
çıkacakları vakit önlerini keser ve Babanızda olan diğer kardeşinizi bir dahaki
sefere getirmezseniz size buğday falan vermem, diye tembihler.
Ağabeyleri ve kardeşleri babalarının
yanına döndüklerinde, durumu anlatırlar. Yakup Aleyhisselam Bünyamin’i onların
yanında göndermek istemez. Bünyamin’i bizimle göndermezsen vezir bize buğday
vermeyecek diyerek; babalarını Bünyamin’i gönderme hususunda ikna ederler.
Bünyamin ile beraber geldiklerinde, Yusuf onları çok iyi karşılar ve bol bol
buğday verir. Bu arada Bünyamin’i bir kenara çeker ve ‘Ben senin Ağabeyin
Yusuf’um. Seni bir şekilde burada tutacağım, sen olanlara karışma.’ diye
tembihler. Bünyamin’e ait olan un çuvallarından birisinin içine, hükümdarın
altın tasını koydurur. Şehirden çıkıp giderlerken, ‘Hükümdarın tası kayıp,
sizleri arayacağız.’ diyerek durdururlar. Arama yapılır ve Bünyamin’e ait
un çuvalı içindeki tas bulununca, o zamanın kanunları gereğince, Bünyamin köle
olarak alıkonur. Yusuf’un ağabey ve kardeşleri, ne kadar yalvarsalar da,
Bünyamin’i kurtaramazlar ve çaresiz geri ülkelerine dönerler. Durumu babalarına
anlatırlar. Yakub, oğlu Yusuf için ağlamaktan gözleri görmez olmuştur. Bu O‘nu
iyice sarsar ve çocuklarını Bünyamin’i geri getirmeleri için tekrar Mısır’a
gönderir. Yusuf ağabeylerine ve kardeşlerine kendini tanıtır ve ‘Şimdi siz
benim şu gömleğimi götürün de, babamın yüzüne sürün. Gözleri açılır. Bütün
taalükatınızı (ailenizi) bana getirin.’ der ve geriye gönderir. Ağabey ve
kardeşleri, dönüp babalarına durumu anlatırlar. Babaları, Yusuf’un verdiği
gömleği yüzüne sürünce, gözleri açılır. Bütün aile fertlerini toplayıp, Mısır’a
giderler.
Yusuf, anne ve babasını şehrin girişinde
karşılar ve onları kendi tahtına oturtur. Ağabey ve kardeşleri tahtın önünde
secdeye kapanıp, Yusuf’tan özür dilerler. Yusuf, babasına ve Kardeşlerine ‘Ey
babacığım! İşte evvelce gördüğüm rü’yanın tevilidir. Rabbim onu tahakkuk
ettirdi ve hakikaten bana ihsan buyurdu. Çünkü O, beni hapisten çıkardı.
Şeytan, benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra, O sizi çölden getirdi.
Muhakkak Rabbim, dilediğine lütufkârdır. Çünkü her şeyi bilen, hikmet sahibi
olan O’dur. Ey Rabbim! Sen bana mülkten bir nasib verdin ve rüya tabirini
öğrettin. Ey göklerle yerin yaratanı! Dünya ve ahirette benim velim sensin.
Canımı Müslüman olarak al! Ve beni Salihler zümresine kat.’ diyerek,
Rabbine teşekkür etti.
Bu kıssadan çıkardığım derslere gelince:
A-)Kıskançlık ve Hırs: İnsanoğlu iç dünyasında var olan bu duyguları
dizginlemediğinde veya dizginleyemediğinde, nasıl canavarlaşabildiğine şahit
oluyoruz. Peygamber çocukları oldukları hâlde, kardeşlerini kıskanan insanlar;
babalarının sevgisini, sadece kendilerine hasretmesi için kardeşlerini
öldürmeyi tasarlayacak duruma geliyorlar.
B-)Aş ve İhtiras: bu duygularının esiri olan kimseler, statü ve
konumları ne olursa olsun, meşru olmayan arzularının peşinden gidebiliyor. Her
iki cinste var olan bu duygular; genellikle kadınlar şahsında dillendirilir.
Hâlbuki gerçek hayatta, daha çok erkeklerin, bu duygularının peşinden koştuğuna
şahit oluyoruz.
C-)Sabır ve Zafer: Bu haleti ruhiyeyi sevgi ve şefkat, sabır ve
şifa olarak da adlandırabiliriz. Bu duyguları iç dünyalarında yaşayan Yusuf ve
Babası, sonunda birbirlerine kavuşurlar ve mutlu olurlar. Baba, evlat
hasretiyle yanıp tutuşurken, evlat da
baba, ana ve aile hasretiyle çile çekmekte. Her ikisi de yaşadıkları tüm
olumsuzluklara rablerine sığınıyorlar.
Şu tespitleri de yapalım:
1-Yusuf’un ağabeyleri şahsında
doyumsuzluk resmediliyor.
2-Peygamberler de musibetlerle imtihan
ediliyorlar.
3-Gücü ellerinde bulunduranların, adil de
olsalar, zaman zaman zulme meyyal olmaları. Yusuf’un Efendisi, Yusuf’un haklı
olduğun öğrenmesine rağmen, yine de O’nu hapse attırıyor.
4-Aşk, kontrol altında tutulmazsa,
insanoğlunu süflî emellere sürükleyebilir.
5-Musibetler, insanı olgunlaştırır.
Rabbim bizleri nefsimize gem vuran
Müslümanlar zümresine, ilhak eylesin…
[ Arşivle! ]
[ Yazdır! ]
[ Postala! ]
|